İsimler vardır, doğunca ve ölünce hatırlanır. İsimler vardır, unutulmaz, her an hatırdadır. Yunus’un çağlarüstü deyişiyle, “Ölen hayvan imiş, aşıklar ölmez.”
İşte Erol Abimiz, kardeşimiz, arkadaşımız, dostumuz, her an hatırda olan ender insanlardandır.
“Yarasalar karanlığı sever” derdi, Erol Battal. Tam da bugünleri anlatmıştı. 12 Eylül’ün antidemokratik şartlarında cevval bir gençti.
Sorguluyor, kızıyor, bağırıyor, tartışıyor, haklı olmanın engin huzurunu yaşıyordu. “De get Bayburt de get, sende nem kaldı” dercesine şehrinden ayrılıp, Erzurum yollarına düştü.
Hem okuyor hem de teoriyi pratiğe çevirmenin gayreti içinde oluyordu. Öğretmenlikle beraber, sendikal mücadele de eş zamanlı başladı. “İkisi de hayatıma anlam katan uğraşlardı. İkisini de zevk alarak yaptım. Tek biriyle değil, ikisiyle birden anılmak isterim: Öğretmen sendikacı Erol Battal.” Bir hayat tasavvuruydu.
Çalışanın “üretimden gelen gücü”nü savunmak, yaratılıştan gelen haklarını haykırmak, onun olmazsa olmazıydı.
28 Şubat’ın kasıp kavuran işkence yıllarında mazlumun yanında, zalimin karşısında çelik bir yürekle dimdik durdu.
Anadolu coğrafyasında, okulu kapatılan, derse giremeyen, katsayı ile önü kesilen her bir bireyin acısını kalbinin derinliklerinde taşıdı.
İnsanlık zincirinde en öndeydi. Mahkeme salonlarında, hukuk adamı gibi yol yön gösteren bir alperendi.
Onun yürek devletinde geciken adalet zulümdü. Daha da bileniyor, kabına sığmıyor, içi içini yiyordu. Ders saatinin bitişiyle, kendini Anadolu yollarında buluyordu.
Adım atmadığı şehir kalmamış, “Gidemediğin yer senin değildir” şuuruyla pek çok ili, sayısız ilçeyi dolaşmış, eğitim ordusuna pusula olmuştu.
“Her eylem yeniden diriltir beni” Akif Başkan’dan miras kalmış, emeğin bayrağını burçlara dikmek için büyük bir gayret göstermişti.
15 Temmuz’da aramızda olsaydı, kim bilir ne fedakâr bir gayretle tankların önüne çıkardı. Kriz günlerinde eve girmez, geceler boyu uzak yakın herkesle istişare ederdi.
Parayla pulla ölçülemez bir değerdi, mücadele aşkı. “Kendi karanlıklarını gece sandılar, yarasalar iş başında” derdi. “Hayalleri bile yaptıklarımıza yetişemeyecektir” onun öz güven dolu cümlesiydi.
Hayatın her alanında gerçek bir aktivistti, Erol Battal! “Sendikal literatür derinliğini bizimle kazandı” derken, Eğitim-Bir-Sen’in nasıl ezber bozduğunu da haykırıyordu.
“Hepimizin bu ülkeye borcu var”dı. Asiller idare eder, acizler şikâyet ederdi. Mazeret acizlikti. “Mazeretlerimiz sadece önümüzü kesen bir benttir” derdi.
Küçük ve orta adamların aksine, kişilere ve olaylara takılıp kalmazdı, büyük bir dava adamıydı O! “İşimize bakacağız, yegâneleşeceğiz” bayraklaşan sözlerinden biriydi.
Milleti böl, parçala, yut taktiğiyle ayıranlara karşı, “Kampçılar kamplarına hapsolmaya mahkûmdur” sözü tokat gibi inerdi.
Eğitim-Bir-Sen’in üye sayısı açıklanınca “151.612 kere Rabbime şükürler olsun” yakarışıyla gözleri doluyor, yeni bir hamlenin dev adımlarını atıyordu. 402 bin üyemizin her birinde emeği vardı.
Ayağı yere basan, tevazuu elden bırakmayan haliyle, “Büyük olmak sorumluluk ister” dudaklarından dökülüyordu.
Örgütlü olmak, özgür olmaktı. “Üniversiteler örgütlenerek özgürleşecek”ti. Güce boyun eğmezdi. Gücünü kuvvetten alanlar için, “Kobra bir sürüngendir” derdi. Kuvvetin kaynağı Hak’tı.
Sendikal söylemin dışına çıkmaz, “Bize yabancı olan üslubun uzağında kaldık, uzağında kalacağız” ikazını her fırsatta tekrarlardı.
“İdeolojik eğitimle bir arpa boyu yol alınamaz” güzel günlerin habercisiydi. “Milli Güvenlik dersleri, Kemalist ideolojinin toplum içerisine salınan kulaklarıdır”dan daha güzel ifade edilemezdi.
Hiç konuşulmayan bir eğitim sorununa ışık tutmuş, “Zayıf karnelerin hesabını sadece öğrenciler mi vermeli” cümlesinde haklı isyanını dile getirmişti.
Anayasa Referandumunu siyasetüstü bir mesele olarak görmüş, “Referandum bütün sistem mağdurlarının meselesidir” derken şimşekleri üzerine çekmişti.
Bir rüyası vardı: “Egemen dilin sonuna doğru” geliyorduk. Bu yolda “Kolumuz yerinde, elbiselerimiz pak”tı.
Ezber bozan konuşmalarına bir yenisini eklemiş, “Derin devlet, devletin kendisidir” demişti. “Yeni Türkiye’de eski figüranlara yer yok”tu, “Sorun zihniyette”ydi.
Ülkemizin kanayan yarasına dikkat çekmiş, düşünce hayatımıza “Kürt Kemalizmi” kavramını sokmuştu.
“Çöle düşen kalenin stratejik önemi kalmaz”dı. Vefakârdı Erol Battal, Ahmet Yıldız, İbrahim Keresteci, Bahattin Yıldız, dava arkadaşlarıydı. Her fırsatta anardı onları.
Onlar, önde gidenlerin öncülerindendi.
Rahmetle anıyoruz.
Soru çözen öğrenciden sorun çözen insana
O, önde gidenlerin öncülerindendi
Fedakârlıklarımızın ham maddesi ideallerimizdir
Gelecek güzel günler bizim gayretlerimizle şekillenecek
İstiklâl ve istikbâl mücadelemiz
Bir halk destanı: 15 Temmuz
Müzakere kültürü
Çanakkale-Gazze Hattında İnsan-ı Kâmili Aramak
Bizimle canlanacak nice umutlara doğru
Örgütlü olmanın bereketiyle birleştik, birleştikçe büyüdük ve güçlendik
Psikopatik zevzeklerin kuru gürültüsü
Öğretmenlik Meslek Kanunu iptal davası
FİLİSTİN DİRENİŞİ, MÜSLÜMANLARIN GELECEĞİ VE EMPERYALİZMİN ÇÖKÜŞÜ