Denizli 1 Şubesi

MİLLİ EĞİTİMİN NAİBİ KİM?

 

 

 

 

 

 

 

 

Bir şehirde tüm saat kuleleri yanlış ayarlanmışsa bir kişinin doğruyu göstermesi neye yarar ki?”
                                                                                                                              Arthur Schopenhauer

 

Nabi Avcı Ak Parti iktidarının beşinci Milli Eğitim Bakanı olarak göreve başlayalı yaklaşık iki ay oldu. Nabi Avcı, göreve geldiği gün eğitim camiası tarafından şaşkınlık ve sempatiyle karşılanmıştı. Bu sempatinin kaynağı elbette ki Nabi Avcı’nın kamuoyuna yansıyan kişiliği olabilir. Bizce başka bir neden daha var; o da önceki bakan Ömer Dinçer’in eğitim çevreleriyle bir türlü iletişim kur(a)maması, istenmeyen adam konumuna gelmesi neticesinde görevinden alınmış olmasının eğitim kamuoyunda doğurduğu zımni zafer duygusudur.

Sempati, Yerini Teyakkuza Bıraktı

Büyük ümitlerle yeni bakanın icraatlarını bekleyen eğitim camiası; birkaç demeç, öğretmenlerin gönlü almaya yönelik birkaç haber ve ölü doğmuş bir yönetici atama yönetmeliği dışında beklediği dinamizmi yeni bakandan henüz göremedi. Gerçi Bakan Avcı, önce il milli eğitim müdürleriyle bir toplantı yaptı daha sonra her ilde iki yüz öğretmenle buluşacağı söylendi. Bu gelişmelerde; eski bakan tahrip etti, bu bakan tamir ediyor şeklinde yorumlandı. Beklentilerimiz yavaş yavaş karanlığa doğru gömülüyor hissiyatına kapılan eğitimciler bu belirsiz atmosfer nedeniyle bakana duydukları sempati ve gösterdikleri anlayıştan sıyrılarak teyakkuz haline geçtiler.

 Problemlerin Temelinde Bakanların Eğitimci Olmaması Var

Nabi Avcı dönemindeki bu kısa belirsizliğin büyütülmesinin arka planında Ak Parti hükümetinin Milli Eğitim alanında ne yapmaya çalıştığını kamuoyunun anlamlandıramamış olmasının da büyük payı var. Ak Parti hükümeti döneminde Türkiye’de alışık olmadığımız tarzda istikrarlı biçimde uzun süre görev yapan birçok bakan varken (olmuşken) bu istikrara eğitim alanında maalesef kavuşulamadı. Dillere pelesenk olmuş deyimle bir ülkenin gelişmişliğinin göstergesi olan eğitim, sağlık ve adalet alanlarında sağlanmış istikrarla ölçülürken bu üçlüden yaya kalan ne yazık ki milli eğitim olmuştur. Ak Parti iktidarı döneminde Milli Eğitim Bakanları en çok eleştiri alan bakanlardan oldular, on yılda beş bakan geldi geçti, bir türlü göle maya çalınamadı. Birçok bakanın kendi mesleki tecrübe alanıyla paralel bakanlık görevini üstlenmiş olması başarısını doğrudan etkilerken, örneğin; adalet bakanının avukat, sağlık bakanının doktor olması gibi eğitimde maalesef eğitimi kılcal damarlarına kadar bilen bir bakan hala bulunamadı. Okul görmüş herkes, kendi öğrenciliğini bakanlık yapmaya yeterli bir tecrübe olarak gördü. Eski bakanlar üzerinden söyleyecek olursak Ömer Dinçer gibi ya bir işveren ya da veli bakış açısıyla veya Nimet Baş (Çubukçu) gibi anne refleksleriyle bakanlık yapılmaya çalışıldı.

 Değişim Hamleleri Dönüşüm Sağlayamadı

Milli eğitim bakanlığı geniş bir alana yayılması, teşkilat yapısında çok köşe taşı barındırması, kamuoyunun sürekli gündemine gelmeye aday hassas yapısı, sadece somut yatırımlarla başarı sağlanamayacak derecede naif duruşu, manevi değişimi planlamanın ve kanıksatmanın zorlu sınavları itibariyle yürütülmesi çok zor bir görev. Zaten Milli Eğitim Bakanlığı’nın tarihi geçmişine şöyle bir göz attığımızda bazı istisnalar hariç birçok ismin bir veya iki yıldan daha fazla koltukta kalamadığını rahatlıkla müşahede edebiliriz. Milli Eğitimde yıllardır hem icra merci bakımından hem de sistem bakımından sürekli değişim yaşanmakta ama bir türlü istenen dönüşüm gerçekleştirilememektedir.

 Dinçer’in Cesareti İletişim Bozukluğuna Kurban Gitti

Şüphesiz ki köklü değişimler gerçekleştirmek çok sancılıdır. Özellikle Türkiye gibi gelenekleri güçlü, duygusal ve ideolojik tartışmaların gölgesinde sentetik kurumların uyguladığı suni etkilere açık toplum yapısının hâkim olduğu yerlerde bu çok daha çetin bir süreçtir. Ülkemizde hangi alanda olursa olsun bir değişim yaşanacağı vakit konunun felsefi ve sosyo-politik kökenleri üzerine düşünme gereği duyulmadan her kesim derhal, kendi ideolojik deli gömleğini giyer kendi meşrebi hangi fikre kanat çırpmışsa derhal sorgusuz orada yerini alır. Bu kamplaşmalar yüzünden en meşru haklar, en doğal talepler sosyal linçlerle engellenir. Toplumun girift bu çıkmaz sokaklara sapmasında ülkenin sağcılığının militarizme, solculuğunun illegalizme, dindarlığının ise şekilciliğe çabuk kapılmasının etkisi büyüktür.

 Ömer Dinçer’in devlet adamlığı duruşunda eğitimi tüm militarist tortularından, elit bürokrasinin tabandan kopuk aymaz uygulamalarından, angaryaya dönmüş kırtasiye işlerinden arındırma konusunda gerekli cesareti olmasına rağmen yönetim anlayışının bakanlıktan çok işveren modunda oluşu, problemlerin çözümünü paydaşlarıyla paylaşma konusunda kararsız tutumları, iletişim bozukluğundan kaynaklanan ve magazinel boyutlara ulaşan haber gündemleriyle kendisini artık her ne yapsa olmayacak durumuna sürüklemiştir. Başbakan’nın yanında çok önemli ve özel bir yeri olduğu rivayetlerine rağmen görevden alınmak zorunda kalınmıştır.

 Başarısızlığın Faturası Yalnız Dinçer’e Kesilmemeli

Ak Parti hükümeti iktidarı boyunca birçok alanda köklü değişikliklere, yapısal dönüşümlere imza atmışken Milli Eğitim konusunda istenilen seviyeyi bir türlü yakalayamamıştır. Bir sürü değişiklik yapılmış, radikal kararlar alınmış fakat değişiklikler sentezlenip bir türlü sisteme dönüştürülememiştir. Hazırlanan yönetmelikler sağlam hukuki zemine oturmadıklarından bakanlık çalışanlarıyla sürekli mahkemelik olmuş, mahkeme kararları çoğu değişimin ya gecikmesine ya da felç olmasına sebep olmuştur. Bunun ana sebeplerinden birisi de bakanlığın merkez yapısının eğitimin kitabını bilen ancak pratiğinden bihaber olan bürokratlar tarafından yönetilmesidir. Bu bağlamda hali hazırda bakanın değişmiş olmasına rağmen üst yönetimde bir değişim olmaması da çok ilginçtir. Bir göreve gelirken ekip olarak gelme hassasiyetini gösterenlerin giderken de aynı hassasiyeti göstermeleri beklenirken, başarısız bulunmuş bir bakanın kendisiyle gelen ekibinin de kendisini başarısız sayıp görevden ayrılması gerekir, etik olan budur.

 Bakan Avcı, Yol Haritasını Açıklamalı

Şimdi ise Başbakan, özel koleksiyonundan en az Ömer Dinçer kadar kendine yakın olduğu söylenen, siyasilere danışmanlık yapmış, ele aldığı bir konuyu tüm serencamı ve esprili diliyle cerbezeli anlatma yetisine sahip, TBMM Milli Eğitim Komisyonu Başkanlığı yapmış, eğitim alanına uzak olmadığı düşünülen birini beklenmedik bir şekilde bakan olarak atadı. Nabi Avcı’nın bir de iletişim profesörlüğü var ki buna da değinmek gerek. Bakan olduğu günden bu güne her kalem ve söz sahibinin ağzında çiklet gibi dönüp duruyor. Nabi Avcı’nın bu yönünün bu kadar öne çıkarılmasının ana sebebi Hoca’nın kendisi hakkında daha fazla fikir sahibi olmamızı sağlayacak verilerin kısırlığı ve eğitim gündemini dolduracak iş ve icraatlara henüz imza atmamış olmasıdır. Bir an önce Sayın Bakan’ın, gündeme dair anlık demeçler vermekten ziyade, eğitim camiasının birçok problemi gün yüzünde çözüme muhtaç dururken bakanlığı süresince neler yapmayı amaçladığını, programında nelerin olduğunu, önceliği nelere vereceğini velhasıl yol haritasını kamuoyu ile paylaşmalıdır.

 Şükrü KOLUKISA